Bir yaz daha geçti.

Bodrum’da tam zamanlı yaşamaya başladıktan sonra dokuzuncu yazımı geçirdim. Her geçen yaz bir öncekinden daha kalabalık bir Bodrum yaşıyorum. Yazın gelen yerli/yabancı turistin kalitesindeki düşüşü yalnız ben değil, burada yaşayan herkes gördü. Öyle şeyler duyduk ki, bu insanlar nerede yaşıyorlar dedirtti. Otelde kaldığı süre içinde her gün banyoya konulan şampuanları pet şişeye doldurup ayrılırken evine götürenler mi istersiniz, bir haftalık rezervasyonunu oda-kahvaltı yaptırıp üçüncü gün ayrılmak için resepsiyona gelip “biz oda-kahvaltı parası ödedik ama üç sabahtır kahvaltımız odaya gelmiyor” diyen mi?  Bu yaz, ülkenin içinde bulunduğu durumdan, dünyadan soyutlanmış bir ortadoğu ülkesi olma hali gibi nedenlerden ötürü zaten batılı turist yok denecek kadar azaldı. Yerine gelen Arap kökenli turistlerin buraya ne kadar uygun olduğu tartışılır. Gelen Arap turistlerle ilgili otel yöneticilerinden dinlediğimiz anekdotlar da hoş değildi. Yatakta pilav yiyenler, odanın içine çöplerini ulu orta dökenler vs. Bazıları balıkçılarda şarap, bira içiyorlardı ama çoğunluğu içki içmeyen takımdandı. Sahildeki bir bara girip çay isteyen de gördük. Sonuç olarak iyi bir turizm sezonu geçirilmediği söylenebilir.

Bu yaz Glaros beni buranın keşmekeşinde çekip uzaklaştırdı
Peki hem çok kalabalık diyorsun hem sezon iyi geçmedi diyorsun, bu nasıl oluyor diye bir soru aklınıza gelebilir. Konu tam da bu işte. Yani kuru kalabalık vardı demek istiyorum.

Bu yaz buranın keşmekeşinden, gürültüsünden, kalabalığından beni kurtaran tekne oldu. Glaros bu anlamda çok işe yaradı. Her hafta sonu yakın uzak demeden denize açıldık. Bazen günü birlik, bazen gece teknede kalmalı, bazen de daha uzun seyirler yaptık. Bunları bodrumlumavihayat.blogspot.com.tr adresindeki diğer bloğumda daha detaylı anlattım. Yakında bu konuyla ilgili bir yazı da yazacağım.

Bu yaz da beachlerde “happy hour”lar yapıldı, Gümbet’teki büyük mekanlarda saat dörde kadar insafsızca açılmış seslerin birbirine karıştığı geceler yaşandı. Yine Gümüşlük’te insanlar sıkış tıkış masalarda kötü balıklara, mezelere dünyanın parasını verdiler. Yalıkavak Palmarina’da görünmeyi bir halt sandılar, İstanbul’dan gelip İstanbul mekanlarında boy gösterdiler. Yine akşam saat sekizden sonra Bodrum’a araçla girmek ıstırap oldu. Barlar sokağında gece yürümek adeta imkansız hale geldi. Burası artık şehir oldu diyoruz ya, sabahları bankalarda, şirketlerde çalışanlar işine giderken karşı yönden gelen, geceyi henüz bitirmemiş, çorbacıdan çıkan sarhoşlara denk geldiler. Yollarda yüzlerce beyaz Mercedes’e rastladık, çoğu 34 plakalıydılar. Bodrum’da ikinci araba olarak beyaz Mercedes kullanmak diye bir moda, bir gösteriş şekli varmış, bunu öğrendim. Görgüsüzlüğün tavan yaptığı insanlarla aynı yerde olmanın sıkıntısı, burada yaz halinin kaçınılmaz sonucu. Yine bir elinde iPhone ve sigara paketi, parmakta yüzük, çorapsız ayakkabı giyen, siyah pantalonlu, beyaz gömlekli, pis sakallı, kara suratlı tipler bastı. Siyah Mercedes minibüslerden inen bazı karanlık ifadelileri de saymamak olmaz. Bunların olduğu yerlerde yaşamasam da yolda illa denk geliyordum doğal olarak. Bizim gittiğimiz mekanlar yukarıda saydığım tiplere göre olmadığından biz yine kendi aramızda akşamları bir araya gelip rakı sohbetleri yapabildik. Fakat ne olursa olsun kış aylarında olduğu kadar rahat ve biz bize değildik.

Bazen limanda bağlıyken de tekneye gidip kalmak iyi geldi
Her gün önünden geçtiğim bu Aksona Mehmet heykelinin üzerinde birileri oluyordu. Heykel sanatıyla ilişkimiz tuhaf
Çökertme'ye gittiğimiz hafta sonlarında biri
Aşırı sıcaklar hariç ofise bisikletle gitmeyi sürdürdüm
Geçtiğimiz yıllarda yazın arabayla bu coğrafyada çok gezerdim. Bu yaz arabanın yerini tekne aldı, coğrafyayı denizden keşfetmeye başladım. Bunun tadı bambaşka. Özgürlük duygusu çok farklı. Saatlerce teknedeki bir iki kişi dışında insan görmeden Ege’de maviliklerde gezinmek ruha çok iyi geldi.

Bodrum’un Gökova girişi, Çökertme tarafları, Yunan adaları, Datça yarımadası derken karadan hiç seyahat etmeden yazı bitirdim.


Halki
Kalymnos'taki Aegean Tavern'de Telendos'a karşı uzo hazırlığı
Kalymnos

Nisyros'a giderken

Halki

Kalymnos'a her gidişimde mutlaka uğrayıp kahve içtiğim mekandayız. Gülüşan, kardeşim Sena ve Atilla ile beraber

Massouri'deki Masouri Blu otelindeki en sevdiğim odadan manzara



Çökertme'de Orhan Restoran'dayız. Glaros alargada

Bir seyirden Bodrum'a dönerken

Bodrumlu Musto'nun birası Pablo. Etiketini severek tasarlamıştık
Kos
Yazın hareketli Bodrum çarşısı

Tilos'a ilk gittiğimde tanıştığım İlias Bey ile bu gidişimde yine aynı mekanda aynı köşede denk geldik.

Yalıkavaklı Neriman yazın havadar yerlerde geziniyordu
Şimdi artık Kasım ayındayız. Etraf yaza göre çok sakinledi ama geldiğim yılların Kasım aylarıyla kıyaslayınca buranın ne kadar kalabalıklaştığını fark ediyorum. İlk zamanlar kız arkadaşlarımız gece Berk Balık tarafına yalnız gitmekten çekinirlerdi. O kadar sakindi, dükkanların tamamına yakını kapalıydı. Şimdi her mevsim Barlar sokağı ve Kumbahçe tarafında açık dükkanlar var. Burası çok ciddi göç alıyor. Ben de göçtüm, ben de buralı değilim. Benden önce de gelenler vardı. Mesele kimin daha önce geldiği değil, kimin burayı bozmadan, buranın değerlerine sahip çıkarak burada yaşamayı seçtiği. Kimin mandalina bahçelerinin kesilerek yapılan sitelere içi acıyarak baktığı, kimin o güvenlikli sitelerde kendi kentli gettolarını yaratmakta olduğu. Kimin haftasonunu aynen İstanbul’dayken yaptığı gibi AVM’lerde geçirdiği, kimin sahilde, tepelerde doğa içinde geçirdiği. Kimin Starbucks’ta kahve içtiği kimin yerel esnafın veya belediyenin kafeteryalarına, çay bahçelerine gittiği. Yani kimin gelirken büyük şehri yanında getirdiği, kimin Bodrum’u yaşamayı seçtiği önemli. Buraya gelip de tavuk gıdaklamasından, eşek anırmasından, köpek havlamasından rahatsız olup sonra da “Bodrum’u, köyümü çok seviyorum”cular çok can sıkıcı, görgüsüz bir tür. Doğalgaz ne zaman gelecek diye soruyorlar. Öyle sanıyorum ki daha uzun zaman gelmeyecek ve umarım asla da gelmeyecek. Gelmesini istemiyorum. Odun sobası, şömine, elektrikli radyatör, klima, her ne ise bir şekilde hepimiz yıllardır ısınıyoruz. Isteyen istediğini yaşar, bu herkese bir hak o ayrı. Ama buraya zarar vererek yaşamak isteyenlere de karşı çıkmak benim gibi düşünenlerin hakkı. Sahillerin imara açılmasını destekleyip oradan bir arsa ya da yapılacak siteden bir ev kapma derdinde olanlarla benim gibi düşünenlerin derdi aynı değil.

On kilo domatesten kışlık domates konservesi yapıldı
Kalymnos'ta yediğim, tadını unutamadığım deniz mahsullü spagetti


Yunan adalarından bir lezzet karesi daha

Bu yaz da ofise gitmeden Giritli Teyze'de yüzdüm

Tilos

Glaros Halki'de


El ayak çekildikten, okullar açıldıktan sonra Ovabükü'ne gidip bir gece kaldık. Mükemmeldi. İnsan olmayan her köşe müthiş bu coğrafyada
Datça'ya her gidişimizin olmazsa olmaz mekanı Fevzi'nin yeri

Gemibaşı'nda çeteyi topladık. Yazın genellikle tam takım bir araya gelemiyoruz. Bu en az eksikle toplandığımız bir akşamdı

Gülüşan ile dostum Fevzi'nin mekanındayız

Ovabükü'nde Ercan Usta'nın mezeleri

Kasım ayının sakin çarşı hali

Yağmurlar başladı...

Ekim ayının sonunda Fethiye'ye uzandık. Bu kez karadan ama

Fethiye'de pazar

İlk kez bu otelde kaldık. Çok özenliydi. Unique Otel

Sonbaharla birlikte harika gün batımları başladı

Bu yaz bir kez gece kalmalı İstanbul seyahatim oldu. O seyahatimde kuzenim Hakan ile Lale Plak'tayken

Kalymnos'tan

Bu da Fethiye'de Girida'dan

Yine Girida'dan levrek simidi

Ve kışın geldiği Mahmut Kaptan'ın açılmasından belli olur. Bu açılış akşamı da bizim çeteyle barda aynı yerdeydik.

Eğer otlar pazarda boy gösteriyorsa kış gelmiştir
Her neyse… Trafikte sağdan geçenler, ışıkta sağdan girip önüne geçenler başladıysa son gelenler burayı bozuyor demektir. Öyle ya daha bir kaç yıl öncesine kadar yoktu bunlar. Bunlar hep birer gösterge. Ve burada yaşamadan, bu gözlemlediklerime şahit olmadan burayı anlamak mümkün değil.

İstanbul’da yaşarken kışı hiç sevmezdim, şimdi yazı sevmiyorum. Daha doğrusu okulların kapalı olduğu süreyi desem daha doğru. Ekim ayı ile birlikte bizim zamanlarımız başlıyor. Kasım şahane geçiyor. Aralık-Mart arası soğuk, fırtına yapar. Sonra gelsin bahar. Zaten şunun şurasında yaza ne kaldı ki?


Bodrum’dan iyi kışlar dilerim. Sağlıklı, huzurlu, mutlu, bereketli bir kış geçsin.

Yorumlar

  1. Bodrumun yaz hallerini bilirdim yıllarca. Bu yıl Ekim ayının başında eşimle küçük bir kaçamak yapmıştık. Kısmet olmadı sizinle görüşemedik. Gündüz denize girip gece hırka ile dolaşmak harikaydı. Bitezde bahçeler arasında dolaşmak, boş Gümbet sahilinde denize girmek, eski dostlarla sohbetler yorgunluğumuzu aldı götürdü. Bir daha kimse yaz aylarında beni buraya getiremez :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?